Kayıp bir turist, ormanın derinliklerinde kaybolmuştu. Yüreği hızla çarpıyor, adımlarının yankısı arasında yalnızlığının sesi yükseliyordu. Birden, fısıldayan ağaçların arasında bir gölge belirdi; büyük, aç bir kurt. Gözleri, açlığını ve avına duyduğu merakı yansıtarak parlıyordu. Turistin korkusu, tüm vücudunu saran bir dondurucu soğuk gibi yayılıyordu. Kurt, yavaşça yaklaşırken, turistin kalbi bir marş gibi atıyordu. Paws'larını turistin göğsüne koydu ve onun yüzüne, boynuna doğru burnunu sürterek derin derin kokladı. Bu an, iki canlının karşı karşıya geldiği, doğanın acımasız kurallarının sorgulandığı bir sahneydi. Bu karşılaşma, sadece av ve avcı değil, hayat ve ölüm arasında ince bir çizgide duruyordu.g'rsele ilerlyn devamı sonrki syfada..
Kurt, turistin korkusunu hissettikçe yavaşlayarak, onu incitmektense merakla incelemek istediğini gösterdi. Korku, bir anda yerini şaşkınlığa bıraktı; göz göze geldiler ve bir an için dünya durdu. Turist, kurdun bakışında kendine dair bir şey buldu: yalnızlığı, yaşama sevincini ve doğanın derin bağlantısını. Bu, beklenmedik bir tesadüf gibi görünse de, karşılıklı bir anlayışın başlangıcıydı. Hayatın acımasızlığı, bazen merhametle süslenebilirdi; kurt, avını değil, o anki varoluşunu sorguluyordu. Doğanın döngüsü içinde kaybolmuş olan bu turist, o anın derinliğinde, kendini buldu. Sonunda, kurt uzaklaşırken, turistin içinde bir şey değişti; artık sadece kaybolmuş bir turist değil, doğanın bir parçası olduğunu anlayan biriydi. Bu karşılaşma, unutulmaz bir anı olarak zihninde yer etti; çünkü bazen en büyük korkularımız, en derin bağlarımızı keşfetmemizi sağlar.