Kocam gitti.
Beni altı çocukla baş başa bırakıp gitti — ve on beş yıl boyunca geri dönmedi.
Ama o sabah… bunun sonsuza kadar bir gidiş olduğunu hiç anlamamıştım.
Hiç kavga etmemiştik.
Bağırış çağırış, kırılan tabaklar… hiçbir şey yoktu.
Sadece sakin bir şekilde yataktan kalktı, en iyi kotunu giydi — hani yıldönümümüzde birlikte aldığımız — anahtarlarını cebine attı ve çocukların her birini alnından öptü.
Sanki vedalaşıyormuş gibi.
Sonra kapıyı kapattı.
Sessizce.
Bir not bile bırakmadan.
“Geri dönerim” demeden.
Hiçbir açıklama yapmadan.
Sadece kilidin hafif bir sesi… ve arkasında bıraktığı kocaman bir boşluk.
O anda korkmadım.
Evde krep kokarken ve altı çocuk aynı anda “Anne, biraz daha reçel!” diye bağırırken, korku diye bir şey aklına bile gelmez.
Sadece yaşarsın. Çünkü mecbursundur.
Ama o gün telefon suskundu.
Ertesi gün de.
Sonra bankadan mesaj geldi: Hesap bloke edildi.
Bir hafta sonra iş yerinden mektup geldi:
Sigortası iptal edilmiş.
Kendimi kandırdım:
Bir ara vermesi gerekiyor… Evet, bu kadar. Çok bunaldı. Döner. Sadece kafasını toparlamaya ihtiyacı var…
Ama dönmedi.
Ve hiçbir şey düzelmedi.
Faturalar kirli çamaşıklardan daha hızlı birikiyordu.. yaptığım şey ise..g'rsele ilerlyn devamı digr sayfda..