Büyükbabam Vefat Ettikten Sonra

kapının önünde ufak, kapalı bir zarf duruyordu.

Ön yüzüne özenle yazılmış şu sözler beni şok etti:

“Torunum Melin amacıyla.”

Dedem ölmüştü… bana nasıl mektup gönderebilirdi ki?

Elbette yapmamıştı. En azından göründüğü şekilde değildi. Büyükbabamın miras işlerini yürüten avukatın gönderdiği kurye bırakmış olmalıydı.

Zarfı açtım.

İçinde bir mektup ve… daha evvelce hiç görmediğim ufak, pirinçten yapılmış eski bir anahtar vardı.

Mektubu açtım ve okuduklarım tüylerimi diken diken etti.

Sevgili Melin,

Bu anahtar, tavan arasındaki halının altında gizli olan gizli bölmeyi açacak. Orada, bütün yaşamın süresince senden sakladığım gerçeği bulacaksın.

Affet beni. Başka seçeneğim yoktu.

— Büyükbaban Harun

Tavan arasına çıktım.

Dedemin her vakit köşede tuttuğu eski İran halısını geri çektim. Döşeme tahtalarına oyulmuş, pirinç kilitli ufak bir bölme vardı.

Anahtarı kilide soktum.

Kapağı kaldırdığımda nefesim kesildi.

İçeride eski fotoğraflar değil, meşru dosyalar vardı.

En üsttekini açtım.

Annemle babamın boşanma belgeleri.

Kaza evvel aylar evvelce dosyalanmıştı.

Daha da kötüsü vardı.

Bu hukuki süreç, kazadan sonra yaşanmıştı.

Ve belgelerde annemin değil, büyükbabam Harun’un adı yazıyordu.

Babam kazada ölmemişti.

O gitmişti.

Gizli bölmede adımın yazılı bulunduğu bir zarf daha vardı.

Sevgili Melin,

Eğer bunu okuyorsan, bundan sonra bunları sana yüz yüze anlatacak halde değilim.

Gerçek yalın ama acı:

Baban, annen öldüğünde yaşamtaydı. Ama senin yaşamında yer almayı reddetti.

Ona yalvardım. Mektuplar yazdım. Seni görmesini, en azından destek olmasını istedim.

Her seferinde aynı şeyi söyledi:

“Bu, eski yaşamımın bir parçası.”

Sorumluluk alabilmek istemedi.

Ben senin amacıyla savaştım. Çünkü sen sevilmeyi hak ediyordun.

Ekli olarak babanın son tanınan adresini bırakıyorum. Ne gerçekletireceğini sen seç.

Ama şunu bil:

Sen yaşamımın en büyük mutluluğuydun.

— Seni seven büyükbaban Harun

Haftalar sonra o adrese gittim.

Kapıyı çaldım.

Kapıyı açan adam… oydu.

Beni tanımadı.

“Merhaba, yardımcı olabilir miyim?” dedi.

“Evet,” dedim. “Annem öldükten sonra beni namacıyla terk ettiğini açıklayabilirsin.”

Bana baktı.

“Melis…?”

“Melin!” dedim. “Kızının ismini bile hatırlamıyorsun.”

Arkasından eşi geldi. Sonrasında iki genç çocuk belirdi.

“Ben onun kızıyım,” dedim.

Gerçek meydana döküldü.

O ise yalnızca şunu söyledi:

“Hayatımı mahvetmeye mi geldin?”

Başımı salladım.

“Hayır. Sadece yüzüne bakıp neyi kaybettiğini görmeni istedim.”

Arkamı döndüm ve gittim.

Peşimden gelmedi.

Eve dönene kadar ağlamadım.

O gözyaşları onun amacıyla değil, beni büyüten adam amacıyladi.

Bana yalan söyledi.

Ama beni emniyetliğini sağlamak amacıyla yaptı.

Belki de aslında mühim olan tek gerçek buydu.

Ana karakter haklı mıydı, haksız mıydı?


Reklamlar